Tom Clancy's The Division 2 alınır mı?
Ubisoft’un oyunlarını pek tercih etmiyorum (Rainbow Six Siege hariç) çünkü Ubisoft oyunları birbirine benziyor. Sanki bir oyun yapma makinesinden çıkmış gibiler. Son zamanlarda bu tür eleştirilere Ubisoft da hak vermiş olacak ki oyun sisteminde yeniliklere gidecekleriyle ilgili bilgileri çıkan haberlerden [1, 2,] öğrenmiştik. Fakat ilginç bir şekilde; Ubisoft oyunları her ne kadar birbirine benzese de oyunları oynamaya başladığınızda sizleri içine çeken, oynadıkça oynayasınızı getiren bir yapısı var. Oyunlara bir başlayınca, dur şurayı da yapayım, dur buraya da bakayım diyerek zamanın nasıl geçtiğini anlayamıyorsunuz.
Ben de Division 2’yi alıp oynamış ama bir süre sonra kenara bırakmıştım. Daha sonra tekrar yükleyip oynamaya başladığımda oyunun beni içine çektiğini, aklımdan çıkmadığını ve her akşam kendime bir fırsat yaratıp The Division 2’nin haritasında kötülere karşı savaşmak istediğimi fark ettim. Oyuna ısınmam biraz zaman aldı. Sanıyorum pek çok oyuncunun da Division’a karşı bir ilgisi var ama yine de kararsız kalıyorlar. Oyunu almakta kararsız olan oyuncu arkadaşlarıma kendi deneyimimi paylaşarak “The Division 2 alınır mı?” sorusuna cevap vermeye çalışacağım
Tom Clancy's The Division 2
Ubisoft’un The Division oyunu 2016’da çıktığında çok merak etmiş ama bir türlü alıp oynayamamıştım. O zamanlar hem oyun dünyasıyla içli dışlı değildim hem de oyunları oynayabileceğim bir ekipmanım yoktu. Aradan geçen yıllar içinde PlayStation konsolum oldu ve The Division’u keşfetme şansı yakaladım. Fakat bu ilk deneyim benim için çok kötüydü. Çünkü nişancı bir oyun türünü konsolda oynamak (Alışmadık elde kumanda kolu durmaz) benim için deveye hendek atlatmaktan zordu. Üzerine bir de oyundaki NPC’lerin zorluğu ve yapay zeka eleştirileri beni oyundan iyice soğutmuştu. Aslında yapay zekâ olayına pek önem vermiyorum ama oyuna bir kulp bulacağım için belirtmek istedim.
2019 yılında Tom Clancy's The Division 2 duyuruldu ve içimde yeniden bir heyecan oluştu. Tabii ilk oyundan ağzım yandığı için ikinci oyun çıkar çıkmaz hemen satın almadım. İndirim zamanında uygun bir fiyattan almayı bekledim ve öyle de oldu. Ayrıca bu bekleyiş zamanında oyunu oynayan diğer oyuncuların eleştiri ve yorumlarına baktım. Velhasıl kelam, Tom Clancy's The Division 2’yi aldım.
Tom Clancy's The Division 2’nin hikâyesi
Tom Clancy's The Division yani ilk oyun New York sokaklarında geçiyordu. İkinci oyun olan Tom Clancy's The Division 2 ise Washington DC’de geçiyor. Etraftan öğrendiğime göre ilk oyunla ikinci oyunun arasında (hikâye olarak) yedi – sekiz ay var. Virüsün yayılmasından sonra hükümet düşüyor. Darbe söylentileri var ve tabii ki ülkenin Division ajanlarına ihtiyacı var ve devreye biz giriyoruz. Otorite boşluğundan faydalanan farklı gruplar ortaya çıkıyor ve denetimi ele almak istiyorlar biz de Division ajanları olarak bu duruma karşı mücadele ediyoruz.
Şunu belirtmek isterim, oyunun hikâyesini zerre umursamıyorum çünkü Türkçe dil desteği yok. Eğer içinizde “Bu oyunu hikâyesi için almalı mıyım?” diye soran varsa bu soruya verecek bir cevabım yok yani. Oyunun hikâyesini hiç anlamadığım halde oyun benim çok hoşuma gitti. Tamam, genel olarak bir şeyler anlayabiliyoruz; salgın var, distopik bir dünya, ülke zor günler yaşıyor, güvenlik güçleri dağılmış ve insanlığın (Amerika’nın) son umudu The Division ajanları. Washington DC’yi düşmanlardan temizleyip mutlu sona ulaşacağız vs.
Tom Clancy's The Division 2 hoşuma giden yönler
- Distopik atmosferi seviyorum. Sokakları bom boş şehirde dolaşmak çok zevkli.
- Her ajanın kullanabildiği ekipmanlar var. Drone, bomba, taret, sağlık, etrafı tarama ve benzeri yardımcı aletleri çatışmalar esnasında kullanmak bana büyük keyif verdi.
- Her ne kadar loot olayını sevmesem de sokaklarda bulduğum sandıklardan çıkan kıyafetleri; şapka, gözlük, pantolon, tişört ve benzeri eşyaları toplamak, bunları kombinlemek çok hoşuma gitti. Mesela gece operasyonlarında uzun kollu kombinler, gündüz çatışmalarında kısa kollu ve rahat takımlar giymeye çalıştım. Bilemiyorum, belki de aptalca ama çok zevk aldım. Hatta zaman zaman düşmandan çok kıyafet bulmak için dolaşmaya başladım J
- Sokaklarda gezerken rastladığım düşmanlarla çatışmak çok keyifliydi. Özellikle etraftan bulduğum silahları denemeyi sevdim. Çatışma esnasında hem kısa mesafeli (shotgun, tabanca) hem de uzun mesafeli (sniper) silahları kullanmak güzeldi. Ayrıca çeşit çeşit silah denemek ayrı bir keyifti.
- Single player oynamama rağmen düşmanlar beni çok zorlamadı bu durumda çatışmalardan zevk almamı sağladı. Çok zorlandığım bölümlerde de diğer ajanlardan (Online oyuncular) yardım istedim. Diğer ajanların gelmesi de oyunda ayrı bir güzellik katıyor. Zaman zaman da yardım çağrılarına cevap vererek ben de başka ajanlara yardıma gittim.
- Telsiz konuşmalarını seviyorum. SWAT oyunundan beridir içinde telsiz konuşması olan oyunlar ilgimi çekiyor. Tom Clancy's The Division 2’de de sürekli merkezden gelen bildirimler benim hoşuma gitti. Garip değil mi? Evet bence de ama öyle.
- Aksiyon zamanlarında sizi gaza getiren ve heyecanlandıra müzikler güzeldi.
- Sokaklarda dolaşırken; eğer yürüyerek ilerlerseniz ve ileride bir düşman varsa karakteriniz çatışmaya hazır bir pozisyonda ilerlemeye başlıyor. Siz de etrafta düşman olduğunu anlıyorsunuz. Bu da güzel bir durum.
- Aynı ekipmanların; silahların, eldivenlerin, dizliklerin, çantaların, yeleklerin sürekli bir üst levelinin olması ve düşük model ekipmanları satma veya çöpe atma işlemiyle uğraşmak çok sıkıcı. Çanta sürekli çöple dolu gibi oluyor. Keşke buna başka bir çözüm bulsalar.
- Oyunda Türkçe dil desteği olmamasını sevmiyorum. Bu her oyun için geçerli!
- Karakterlerin fiziksel yapısı biraz daha iyi olabilirdi. Yüz ve üst gövde olarak fena değil ama alt kısımlar çok kötü görünüyor. Hele ki şehir içinde koşarken karakter bir garip görünüyor. Sanki kalçası çıkmış gibi koşuyor. Kıyafet denerken de vücutta bir orantısızlık varmış gibi duruyor.
- Bazı güzel silahların bulmacalarla gizlenmesi ve bu silahlara ulaşmak için normalde aklınıza gelmeyecek yöntemler kullanarak bulmacaları çözmemiz hiç olmamış. Pencerelere sırayla ateş et, yok on kere takla at vs! Eğer internet araması yapıp gizli bulmacaları öğrenmezseniz hayatta aklınıza gelmez bu silahları almak.
- Karakterin hiç konuşmaması da çok ilginç! Hatta çok garip yahu! Neden konuşmuyor bu karakter?
- Menüsü biraz karışık. Gerçi Türkçe dil desteği olmadığı için de olabilir. Yani ben anlayamıyorumdur ama bence menü karışık.
- Kraft ve kalibrasyon sistemini çözemedim. Yine dil ile alakalı diye düşünüyorum.
- Gears 5’te olan gibi Tom Clancy's The Division 2’de de diğer oyunlardan farklı mekanikler var. Duvara siper almak, bir yere tırmanmak gibi. Bu mekanikler zaman zaman çatışma ortasındayken sıkıntı yaratıyor.
- Bazı binalara girişi bulmak çok zor. Bir keresinde tam üç saat girişi aradım ama bir türlü bulamadım. Eğer bug değilse bu durumda can sıkıcıydı
Sonuç olarak Tom Clancy's The Division 2 indirime girdiğinde alınabilir bir oyun. Oyuna bir kere alıştığınızda sizi saatlerce içeride tutacaktır. Kafa dağıtmak, sıkıntılardan uzaklaşmak ve hatta biraz rahatlamak için birebir diyebilirim. Benim hissettiğim ve yaşadığım buydu. İlk başta uzaktan baktığım oyun sonraları benim için vazgeçilmez oldu. Hatta oyun bitmesin daha çok bölge olsun diye Warlords of New York Expansion paketini de aldım. Eğer oyunu oynayan arkadaşlarınız da varsa çok keyifli zamanlar yaşayabilirsiniz diye düşünüyorum. Çünkü arkadaşlarla yapılan her etkinlik güzel oluyor.
Değerli dostlar, benim bu yazıda bahsettiklerim benim deneyimlerime göre olanlar. Elbette her oyun herkese hitap etmeyebilir. Ben deneyimimi sizlerle paylaştım. Sonuç olarak oyun tarzınızı siz biliyorsunuz. Eğer bu tarz oyunlardan hoşlanıyorsanız gönül rahatlığıyla alabilirsiniz ama yine de siz bilirsiniz.
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumunuz için teşekkür ederim, en kısa sürede (klasik laftır) geri dönüş yapacağım :)