Pera Palas’ta Gece Yarısı, gizemler, efsaneler, gerçekler
Merhaba değerli dostlar, bu yazımın konusu Netflix’te yayınlanmaya başlayan Pera Palas’ta Gece Yarısı isimli dizi, dizinin etkisiyle birlikte ünlü Pera Palace oteli ve bu oteldeki gizemli, tarihi olaylar üzerine olacak. Önce biraz diziyle ilgili görüşlerimi paylaşacağım ardından da Pera Palace ile ilgili bazı gizemli ve tarihi olaylara göz atacağız. Şimdiden uyarayım, yazı biraz uzun. Haydi başlayalım
Konu güzel
Pera Palas’ta Gece Yarısı, konu bakımından çok güzel bir dizi. Fantastik olaylar, zaman yolculuğu, gizem, dedektiflik… Ülkemizde pek olmayan ve izleyiciler açısından pek tutulmayan bir tarz aslında. Çünkü fantastik ve bilimkurgu yapımları bünyemiz kabul etmiyor. Aslında herkes adına konuşmamam lazım, o zaman düzeltiyorum; zihinim bu tarz filmleri (eğer komedi değilse) kabullenemiyor! Yıllarca aşk, entrika, dedikoduya boğulmuş bünyem, karşısında fantastik bir Türk yapımı görünce “Yok olmamış!” diyor. Hemen “Kesin ip var!” düşüncesine kapılıyor. Elbette bu durumu güçlendiren en büyük nedenlerden birisi de benim hayal gücümün bir çöle benzemesi olabilir!
Aslında Pera Palas’ta Gece Yarısı izlediğim ilk fantastik/bilim
kurgu yapımı değil, benzer örnekleri daha önce de çokça yapıldı, içlerinde
beğendiklerim de vardı beğenmediklerim de. Merkezinde komedi olan yapımları
beğendim mesela; Güneşin Oğlu, Zaman Makinesi 1973, G.O.R.A, A.R.O.G. Fantastik veya bilim kurgu bir yapım eğer
komedi unsuruyla harmanlanmışsa, o zaman o yapımı kabulleniyorum. Başka türlü olmuyor,
bir türlü gerçekçi gelmiyor, filme kendimi veremiyorum!
Türkiye’deki sanatçıların yüzlerini çok çabuk eskitmemiz de bu duruma neden oluyor mudur diye düşünüyorum? Sizce öyle mi? Ünlü bir yüzü reklamlarda, dizilerde, başka dizilerde, magazinde falan filan yerde göre göre doyuyoruz sanırım. Sonra bir dizi veya sinema yapımında karşımıza çıktığında “A! Bu şu dizide oynayan değil mi?” diyerek bir karakteri ele alarak karşımızda kurulan kocaman eseri zihnimizde yerle bir ediyoruz. Yine aynı hataya düştüm, çoğul konuştum! Şahsen bana öyle oluyor.
Yüzlerin eskitilmesi, bünyenin Türk fantastik ve bilim kurgu yapımlarına karşı “Kesin ip var” algısı üstüne bir de çekim kalitesi, prodüksiyon, teknoloji kullanımının yetersizliği de eklenebilir. İnsan, Harry Potter izlerken yaratılan dünyanın gerçekliğine kendisini kaptırıyor ama bizim yapımlardaki dünyalar… Bilemiyorum! Düşüncelerim bu şekilde değerli dostlar. (Hocam diziyi unuttun!) Evet, diziye geçelim.
Üç paragraf önce dizinin konusu güzel demiştim. Evet, konu harika, atmosfer güzel, çekimler, renkler, ışıklandırma, mekânlar, kostümler leziz! Şimdi bu diziyle ilgili internette çok tartışmalar oldu. O tartışmalara girmeyeceğim ama şunu söylemek istiyorum. Evet, ilk bölümlerde Hazal KAYA’nın oyunculuğunda sanki biraz zayıflık vardı ama ilerleyen bölümlerde Hazal KAYA çok güzel performans sergileri. Fikir belirtmek, eleştiri yapmak olabilir ama saçmalamanın bir anlamı yok! Elbette ben sinema eleştirmeni değilim, ben bir tüketici olarak karşımdaki ürünle ilgili görüşlerimi belirtiyorum. Hazal KAYA dışında dizide yer alan tüm oyuncular güzel iş çıkartmışlar. Yapımdaki tüm oyuncuları tebrik ederim ama dizide en beğendiğim oyuncular Tansu BİÇER, Selahattin PAŞALI ve Dimitri rolündeki Ahmet VARLI oldu.
Spoiler Alert: Yazının bu bölümü spoiler içeryor
Pera Palas’ta Gece Yarsı dizisi isminden de anlaşılacağı
gibi ünlü tarihi Pera Palace otelinde geçiyor. Otel dizi boyunca da hikâyenin
merkezinde kalıyor. Genç bir gazeteci olan Esra (Hazal KAYA) Pera Palace’la
ilgili bir haber yapmak için otele geliyor. Otelle ilgili olarak kendisine otel
müdürü Ahmet Bey rehberlik yapıyor. Ahmet Bey, Esra Hanım’a otelin tarihi,
otelde kalan ünlü kişiler ve gizemlerle ilgili bazı bilgiler veriyor. Ahmet
Bey, gazetecimize ünlü yazar Agatha Christie’nin de bu otelde kaldığını, bir
ara kaybolduğunu, nerede olduğunu kimsenin bilmediğini, daha sonra ünlü yazarın
kaldığı odada (411) bir anahtar bulunduğunu anlatıyor. Tüm gizemin bu anahtarda
saklı olduğunu söylüyor. Zaten dizideki zaman yolculuklarının aracı da bu
anahtar. Konu bomba!
Otel gezisi biten gazetecimiz eve dönmek istiyor ama
dışarıda çok fena bir yağmur var. Otelin müdürü Ahmet Bey, “Bu yağmurda taksi
bulamazsınız, isterseniz sizi otelde misafir edebiliriz” diyor. Yaaa! Nerede
görülmüş kardeşim dışarıda yağmur var diye misafir etmek? Bu bana çok saçma
geldi ama devam ettim. Çünkü tüm bünye kabullenmemelerime rağmen, dizideki veya
filmdeki her şeye bir mana, bir sebep bulacaksam, o zaman hiç izlemeyeyim
dedim! La Casa De Papel’de de bir sürü mantıksızlıklar vardı ama izle gitsin demiş
ve izlemiştim, gitmişti de! Pera Palas’ta Gece Yarısı için de aynı şeyi
söyledim ve izlemeye devam ettim, Pera Palas dizisi de gitti, çok güzel gitti.
Yolculuk
Gazeteci kadın, otel müdürü Ahmet Bey’in otelde kalma
teklifini kabul ediyor. Aslında kendisi 411 numaralı odada kalmak istiyor ama
buna izin verilmiyor. Esra Hanım odasına geçtiğinde, odasındaki komedinin
üzerinde Ahmet Bey’in kendisine gösterdiği anahtarı görüyor. Anahtarı alıp ünlü
ve gizemli oda olan 411’e gidiyor, biraz odayı inceliyor ve daha sonra saat
gece yarısı olmadan önce yatağa uzanıp dinlenmeye başlıyor. Derken… Dizimizin
gizemli hikâyesinde yeni bir boyut açılıyor ve dizi tam anlamıyla başlıyor.
Dizinin konusu gerçekten güzel. Yukarıda bahsettiğim gibi bazı mental çarpıklıklar var. Gazetecimizin zaman yolculuğu olayını çok çabuk kabullenmesi, sanki çok sıradan bir şeymiş gibi davranması bana garip geldi! Ayrıca otel müdürüyle olan ilişkisi çok hızlı değişti. Ahmet Bey’den “Ahmet abi nabıyon be yaa?” ya hızlı bir geçiş oldu. Bana en saçma gelen kısım, dizinin ilerleyen bölümlerinde farklı bir zamanda anne ve kızın karşılaşma anlarındaki yapaylık oldu. Alternatif bir zamanda, Peride’nin kızı büyümüştü, genç bir kız olmuştu ve otel odasında annesi (Aslında Annesi değil o, Esra) ile karşılaştılar. Kız annesini görünce “Aaa anne! Sen hiç yaşlanmamışsın?” gibi çok yapay, sıradan, sanki yolda mahalleden tandık birini görmüş gibi konuşup ayrıldılar! İnsan şoka girer yahu!
Sokaklarda ve otel içinde çok fazla figüran kullanılmış gibi sanki. Yani o dönemde o kadar kalabalık var mıydı bilemiyorum ama bana çok yoğun bir insan nüfusu varmış gibi geldi. Daha sonra araştırma yaparken gördüm ki, evet o kadar kalabalıkmış. Takıldığım bir konu da dünyaca ünlü yazarın otelde olması ama odasına hiç girmemesi. Odayı Esra ile Ahmet karargâh gibi kullanıyor! Bu tarz kafama takılan durumlar var. Bunları bir kenara bırakırsam, genel olarak dizi güzel.
Spoiler Sonu
Şimdi kısaca tekrar diziyle ilgili görüşlerimi belirtip daha sonra Pera Palace Hotel'i tarihi, dizide bahsi geçen 411 numaralı oda, Agatha Christie’nin kaybolma olayı ve odasında bulunan anahtar, Atatürk’e hediye edilen gizemli halı, otel içinde işgal kuvvetlerinin Mustafa Kemal Paşa’yı yanlarına çağırma hadisesine kısa bakıp, bu çok uzun olacak yazıyı bitirmeyi planlıyorum!
İlk başta dediğim gibi, bilim kurgu ve fantastik türündeki yapımlar ülkemizde pek tutulmuyor, bu yüzden birbirine benzer, saçma ve çoğu zaman gereksiz olan yapımlar sürekli karşımıza çıkıyor. Tüm eleştirilere rağmen diziye şans vermenizi ve izlemenizi öneriyorum. Ben ilk sezonunu sonuna kadar izledim. Dizinin temposu, hikâyesi, işlenişi, atmosferi gayet güzeldi. Dizi ikinci sezona da kapı açtı, bol şanslar.
Pera Palace Hotel
Diziyi izleyen ve dizideki konuları merak eden her normal
insanın yapabileceği gibi; Atatürk’e hediye edilen gizemli eşyalar, Agatha
Christie’nin odası, on bir günlük kayboluşu, odada bulunan anahtar konularıyla
ilgili Google üzerinde tarama yaptım. Fakat genellikle kaynağı kesin olmayan ve
belki de bir şehir efsanesi olup kulaktan kulağa, blogtan bloğa, Facebook’tan Facebook’a,
YouTube’dan YouTube yayılan konulara denk geldim. Bu konular içerik üretenler
için bulunmaz nimet! Neden? Çünkü merak uyandırıyorlar ama bu gizemli ve ilginç
olaylar doğru mu? Gerçekten olmuş mu? Bakacağız! Şimdi biraz Pera Palace’ı
tanıyalım
Otel’in kuruluşu ve mimarı
Pera Palace, İstanbul Tepebaşı’nda inşa edilmiş. Otel Haliç’in
muhteşem manzarasına bakıyormuş. Otelin inşa edilmesinin nedenlerinden birisi
ünlü Orient Express’inin (Doğu ya da Şark Ekspresi)(1) 1888 yılında
Paris-İstanbul seferlerine başlamasıymış. Çünkü Avrupa’nın zengin yolcularının bu
trenle yapacakları gezilerde, bu zengin kesimin ihtiyaçlarını karşılayacak
özellikte bir otel henüz İstanbul’da yokmuş. Bu nedenle Pera Palace’ın yapımına
başlanmış. Otelin yapımına 1892’de başlanmış, otelin açılış tarihi ise 1895.
(2)
Pera ismi şimdiki Beyoğlu’nun bir kısmının eski adıymış.
Otel işte bu Pera bölgesinde yer aldığı için adı Pera Palace. Zamanla bölgenin
adı Beyoğlu, otelin sokağının ismi ise İstiklal Caddesi olmuş. Bu arada Pera Palace Osmanlı’daki ilk asansöre
sahip yapıymış. Saray dışında elektrik ve suyun verildiği tek yapı olduğu
söyleniyormuş.
Kaynaklarda otelin mimarı olarak Alexandre Vallaury(3)
görülüyor. Fakat hem otelin yapımı hem de otelin mimarıyla ilgili tartışmalar
olmuş. Çok fazla kaynak bulamadım, daha doğrusu internet üzerinden
ulaşabildiğim tek tartışma var. Bu tartışmalar Behzat ÜSDİKEN ile Jak DELEON
arasında geçiyor. Behzat ÜSDİKEN 21 Ocak 1991 tarihli “Pera Palas Oteli ve
Gerçekler” (4) başlıklı yazısında Pera Palas oteli ve mimarıyla ilgili şöyle
diyor:
“Gelelim Pera Palas Oteli’nin yapımıyla ilgili gerçeklere: Wagons-Lits firması, 1890 yılında, mevcut parkurlarına, yeni parkurlar eklemek amacıyla; biri, Avrupa’nın en batı ucu olan Lizbon’da (Grand Hotel de Lisbonne), diğeri, Avrupa’nın en doğu ucu olan, İstanbul’da (Grand Hotel de Constantinople - Pera Palas değil) olmak üzere aynı anda iki otelin yapımına karar verir. Société Française Des Grands Hotels International (bu firma, oteli satın almış değil, kendisi yaptırmıştır) firmasıysa bu otellerin yapımı için; mimar - yapımcı M.Henry Duray’ı (mimar Vallaury’yi değil) görevlendirir. Mimar Henry Duray, inşaat süresince bu iki şehir arasında gidip gelir. 1892 Eylül ayının başında, yapımları bitmiş otellere, son kez göz atmak için M. Henry Duray önce İstanbul’a gelir, buradan da Lizbon’a yollanır. Lizbon’daki otelin açılışı için 20 Eylül 1892 günü uygun görülmüştür. Ancak 23.9.1892 tarihinde, ‘Orientalistlerin’ kongresi, Grand Hotel de Lisbonne’da yapılacağından, otelin açılışı, o tarihe alınır. Grand Hotel de Constantinople’de açılış yapılmaz ve otel eylül ayında sessiz sedasız hizmete girer. Ancak 1893 mayıs ayının son günü gerçek bir açılış yapılır.”
Bu yazıya karşılık olarak Jak DELEON 21 Ocak 1991’de “Pera
Palassın ‘Gerçek’ Gerçekleri” (5) başlıklı bir yazıyla karşılık veriyor ve
şöyle yazıyor:
“2. Pera Palas Oteli’ni Grand Hotel de Constantinople’la karıştırmak ne denli vahim bir yanlışsa Pera Palas’ın mimarının Alexandre Vallaury olmadığını iddia etmek de aynı oranda inanılmazdır. Behzat Üsdiken’e bu konuda mimar ve mimarlık tarihçisi Albert Gabriel’in araştırmalarına göz atmasını öneririz. Albert Gabriel Istanbul^ daki Fransız Araştırmaları Enstitiisü’nün kurucusudur, İstanbul’un mimari tarihi üstüne birçok kitap ve makale yazmış, ayrıca sayısız konferans vermiştir. Üsdiken, Gabriel, Eera Palas, ve Vallaury konusunda yılların tarih araştırmacısı Sayın Taha Toros’a da başvurabilir. Üsdiken’in “gerçek”leri öğrenebileceği diğer bir kaynak, şu anda Hacettepe Üniversitesi’nin Arkeoloji ve Sanat Tarihi Bölümü’nde Vallaury üstüne bir doktora tezi yazmakta olan mimar ve restoratör Sayın Mustafa Akpolat’tır. Bir öneri daha: Behzat Üsdiken, Düyûn-u Umumiye binasının giriş holünü gidip görsün. Vallaury imzasını taşıyan bu binanın holü (ahşap kubbeleri, renkli camları ve A’dan Z’ye çizgileriyle) Pera Palas’ın bugün Agatha Christie Salonu adıyla anılan Şeref Salonu’nun aynısıdır...”
Gazete üzerinden yürütülen tartışma dışında başka bir
bilgiye ulaşamadım. Zaten normal bir insanın Google taramasında çıkacak ilk
sonuçlara bakacağından bu tartışmaları görmesi de pek mümkün değil. Çoğu kişi bloglarda,
Facebook ve YouTube üzerinde yayınlanmış bilgiler üzerinden bilgilenecek ve
çevresine anlatacak. Bu bilgilerin doğruluğu/yanlışlığı değerlendirilmeden de
nesilden nesile aktarılacak ve belki de yanlış olan bilgiler gerçek gerçekler
olacak. Mimar konusundaki tartışmadan sonra Agatha Christie olayına bir bakalım
Agahtha, Pera Palace Hotel’de kaldı mı?
Otelin en gizemli kişilerinden birisi olan Agatha Christie,
Pera Palace Hotel’de kaldı mı? Bu konuda da yukarıdaki gazete tartışmaları ve bir
kaç blog yazısı dışında yeterli kaynağa rastlayamadım. Resmi, bilimsel kanıtlar
içeren içerikler yok! Otelin bloğunda da bu konularda kanıt içerin bir
bilgi/belge bulamadım. Mesela en büyük kanıt Agatha Chritie’nin otelde kalıp
kalmadığıyla ilgili kayıt defterindeki imzası olabilir ama otelin bloğundaki
411 oda ve kayıp 11 gün ile ilgili yazılarda (6) (7) ve diğer yazılarda böyle
bir belge yok. Agatha Christie ile
ilgili Behzat ÜSTDİKEN 21 Ocak 1991 tarihli yazısında (4) şöyle diyor:
“Agatha Christie içinse yorum yapmaya gerek yok. Sayın Selçuk Erez 9.12.1990 günkü Cumhuriyet gazetesi Dergi ekinde, Agatha Christie’nin hiç bir dönem İstanbul’a gelmediğini kanımca kanıtlamıştır. Kaldı ki eğer gelmiş olsaydı,- kesinlikle ‘Murder In The Orient Express’ romanını, Pera Palas’la ilgili yazardı, Tokatlıyan’la değil.”
Behzat ÜSTDİKEN’in yazısında kaynak gösterdiği Selçuk
ENEZ’in 9 Aralık 1990 tarihli Cumhuriyet gazetesi Dergi ekindeki yazısında (8)
ise konu şöyle anlatılmış:
“Jak Deleon, geçenlerde bir yazısında (Nokta 21 Ekim), Pera Palas Oteli’nin bu ünlü yazarın yaşamında özel bir yeri olduğunu, 1926-32 yılları arasında bu otelde birçok kez kalmış bulunduğunu, hatta “Şark Ekpresi’nde Cinayet” romanının bu otelde yazıldığını ileri sürmektedir. Agatha, 1926 yılında ilk eşinden ayrılması bahis konusu olduğunda on bir gün ortalıktan kaybolmuş ve bu zaman içinde ne yaptığı, nereye gittiği bir türlü anlaşılamamıştı. Jak Deleon bu konu üstünde durarak Warner Brothers film şirketinin çözüm için bir medyuma başvurduğunu, onun da “ bu kayboluşun izahının Pera Palas’ta 411 numaralı odada bulunduğunu” açıkladığını aktarıyordu. 1979’da bu oda aranmış ve duvar içinde bir anahtar bulunmuş. Acaba Agatha, bu on bir günde olanları, yazdığı bir deftere yerleştirip anahtarını da Pera Palas’taki odasına mı saklamıştı? Otobiyografisine eklenmiş önsözde, “ ünlü kayboluşu” konusunda hiçbir şey söylemediği, ancak daha önce geçirdiği bir bilinç kaybı olayının bu sırada olanlar konusunda ipucu sağladığı belirtilmiştir
Acaba İstanbul ve Pera Palas, Christie’ nin yaşamında önemli dönüm noktaları mıdır? Aslında Şark Ekspresi ile 1928’de varmak istediği yer, Bağdat’tır. İstanbul bu seyahatin sadece bir durağını oluşturur. Christie bu gezisinde Tokatlıyan Oteli’nde kalır. Hatırladıkları: HollandalI bir mühendis, Beyaz Rus hanımları ve Haydarpaşa Garı’dır. Otobiyografisinin indeksinde ne İstanbul ne de Constantinople yer alır; oysa Bağdat’ tan söz açan tam 23 sayfa vardır: Bağdat’a ikinci seyahatinde, Ur şehrinde arkeolojik kazılar yapmakta olan -sonradan ikinci eşi olacak- Max Mallowan’la tanışır.”
Bu yazılara karşılık Jack DELEON şunları yazmış (5):
“4. Agatha Christie olayına gelince: Agatha Christie’nin hiçbir dönemde İstanbul’a gelmediğini öne sürüyor Üsdiken. Peki, öyküsü tümüyle İstanbul’da yer alan (ve şehrin ince ayrıntılarına giren) “Orient Express’te Cinayef’i haritaya bakarak mı yazdı Agatha Christie? Romanın Tokatlıyan Oteli’yle ilgili olması hiçbir şey ifade etmez; günümüzde Agatha Christie’nin Pera Palas’ta kaldığını kanıtlayan birçok çalışma vardır. Bunlardan en önemlisi, Agatha Christie’nin yaşamını filme almak üzere araştırmalar yapan Warner Brothers şirketinin 1979 tarihinden beri sürdürdüğü çalışmadır. Çalışmayı yürüten kişiler arasında şu şahsiyetler bulunmaktadır: Marilyn Granbeck (Yazarlar Birliği Başkanı), Ralph Story (televizyon spikeri), Michael Korting (Agatha Christie’nin biyografisinin yazarı), Michael Pritchard (tiyatro sanatçısı), Ruth Windfeldt (kitabevi sahibi), Kelly Lange (film yönetmeni). Ayrıca merkezi Los Angeles’ta bulunan Guttman ve Pam Kamuyla İlişkiler Limited Şirketi, tstanbul-Pera Palas-Agatha Christie bağlantısını inceleyen kapsamlı bir rapor hazırlamıştır.”
Agatha Christie’nin Pera Palas’ta kalması veya Doğu
Ekspresi’nde Cinayet romanını Pera Palas’ta yazdığıyla ilgili üç farklı görüş
var.
Birinci görüş: Agahtha Christie Pera Palas’ta kaldı, Doğu
Ekspresi’nde Cinayet adlı romanını burada yazdı.
ikinci görüş: Agahtha Christie Pera Palas’ta değil
Tokatlayan Oteli’nde kaldı ve Doğu Ekspresi’nde Cinayet adlı romanını burada
yazdı.
Üçüncü Görüş: Agahtha Christie İstanbul’da hiç konaklamadı!
Jack DELEON’un sunduğu “kanıt” olan WB şirketinin yapmış olduğu araştırmasıyla ilgili bir bilgiye ulaşamadım. Ayrıca Agatha Christie’nin kayıp on bir günüyle ilgili bir medyum olayı var. Bu konuda tartışmalı çünkü konuyla ilgili açıklayıcı, ulaşılabilir hiçbir belge, görsel yok! Medyum olayına geçmeden önce bir blog yazısından da sizlere bahsetmek istiyorum.
Doğu Ekspresi’nde Cinayet adlı romanı okuyamadığım için
romanda neler geçiyor, neler var bilmiyordum. İnternet üzerinde yaptığım
taramalarda Aforizmik isimli bir blog yazısına denk geldim. Benim şu an
yaptığım gibi, ilgili blog yazarı da daha önce bu konularda araştırma yapmış.
Agatha Christie ile ilgili güzel bir yazı yazmış (9). Şimdi o yazıdan (Doğu
Ekspresi’nde Cinayet romanından ve Agatha’nın otobiyografisinden bilgi olduğu
için) bir paragraf paylaşmak istiyorum:
“…Şark Ekspresi’nde Cinayet, İstanbul ’da başlar. 1930’lu yıllarda Şam’da görevini başarı ile tamamlayan Poirot, Toros Ekspresi ile İstanbul’a gelir. Haydarpaşa Garı’nda iner, vapurla Sirkeci’ye geçer, Galata Köprüsü’nden doğruca Pera Palas’a değil, Tokatlıyan Oteli’ne gider. Kitabın orijinalinde bu bölümünün adı da zaten Tokatlıyan Oteli’dir. Böylece Poirot, rivayetin ilk kaynağına ulaşır. Sıra asıl kahramanın ağzından gerçek hikâyeyi dinlemeye gelir. O da bizzat Christie’nin kendisidir. Bunun için de pek fazla çabaya gerek yok aslında. Zira, Christie; 2009’da Türkiye ’de Altın Kitaplar Yayınları’nın, Azize Bergin’in çevirisi ile yayımladığı ‘Hayatım’ adlı otobiyografisinde İstanbul macerasını detaylarıyla paylaşır. Biyografiye bakılırsa Christie, Şark Ekspresi ile 1926’da İstanbul’a gelir. Trende genç bir Hollandalı mühendisle tanışır. Mühendis, sık sık İstanbul’a seyahat etmesinden dolayı kenti iyi bildiğinden bahseder. Christie, genç mühendisten etkilenmiştir. Bu tanışıklığı şöyle aktarır: “Hollandalı mühendis benim İstanbul’da nerede kalacağımı öğrenmek istedi ve benimle ciddi ciddi ilgilendi. Kentteki tehlikelere karşı beni uyardı. Adam, ‘Dikkatli olmalısınız. İnsanların size söylediklerine inanmamalısınız. Nereye götürüldüğünüzü bilmeden çeşitli eğlence yerlerine gitmekten de sakınmalısınız’ dedi. Adam beni tehlikelerden korumak için İstanbul’a vardığımız zaman yemeğe davet etti. ‘Tokatlıyan Oteli çok iyi bir oteldir. Orada güvende olacaksınız. Ben sizi saat dokuza doğru arayacağım ve güzel ve iyi bir lokantaya götüreceğim’ dedi. Ertesi gün mühendis söylediği saatte beni aradı ve İstanbul’un bazı görülmeye değer yerlerini gezdirdi. Güzel bir akşam geçirdikten sonra mühendis beni tekrar Tokatlıyan Oteli’ne getirdi. Mühendis kapının eşiğinde , ‘Acaba’ dedi. Soran gözlerle bana baktı. ‘Acaba şimdi.’ Sorunun niteliği daha da belirginleşmişti. Sonra adam içini çekti. ‘Hayır bu soruyu sormamak daha akıllıca olur’ dedi.” (sf. 444-445)”
Blog yazısındaki son bilgi de şu:
“Gerçekten de rezervasyon defterinde, Şark Ekspresi’nin konuk listesinde ve o dönem hem tren yolunu hem oteli işleten Cook şirketinin kayıtlarında Christie’nin imzası vardır.” (Bununla ilgili kaynak yok!)
“İşin doğrusu Christie için Cook şirketi Pera Palas’ta 411 numaralı odayı ayırtmış, yazarın neleri istediğini yönetime bildirmiştir. Yazar ise küçük bir kaçamak yapıp kimseye haber vermeden Tokatlıyan’da vaktini geçirmiştir.” (Bununla ilgili kaynak yok!)
Agatha’nın gizemli kayboluşu
Agatha Christie'nin kayıp 11 günüyle ilgili “büyük bir
gizem” var. En yanlış olan bir bilgiyi hemen belirtmek istiyorum. Konuyla
ilgili birçok yazıda, haberde ve videoda, hatta dizinin ilk bölümünde Ahmet
Bey’in gazeteci Esra Hanım’a söylediği şey yanlıştır! Agatha Christie Pera
Palace otelindeyken kaybolmamıştır! Agatha Christie’nin kayboluşu
İngiltere’dedir.
Agatha Christie’nin kocası Archie’nin bir metresi olduğu
söyleniyor. Agatha ve kocası bir akşam kavga ediyorlar. Archie metresi ve
arkadaşlarıyla evden ayrılıyor. Agatha’da küçük kızını evdeki hizmetçiye
bırakıp evden ayrılıyor. Böylece o meşhur, gizemli on bir günlük kayboluş
başlıyor. Historic-uk isimli inetrnet sitesinde yazıda kayıp on bir günle
ilgili uzun bir yazı var, dileyenler yazının detaylarını ilgili siteden
okuyabilirler. (10)
Ertesi sabah Agatha'nın terk edilmiş arabası, Guildford'daki Newlands Corner'da çalılıklara batırılmış ve boş bir şekilde bulunuyor. Araba kaza yapmış, sürücü yok ama arabanın farları açık. Ayrıca arabanın arka koltuğunda bir valiz ve palto var. Bu durum olayın gizemini doruğa çıkarmış.
Agatha’nın bu kayboluşu sonrası kocası Archie ve onun
metresi baş şüpheli olmuşlar. Fakat aradan on gün geçtikten Harrogate'deki
Hydropathic Hotel'in baş garsonu Theresa Neale adında bir Güney Afrikalı
misafirin aslında kılık değiştirmiş kayıp yazar olabileceğine dair şaşırtıcı
bir haberle polise gitmiş. Haberi alan polis ve kocası Archie, Hydropathic
Hotel'e gitmişler ve orada Agatha’yı görmüşler. Kayıp on bir günle ilgili hikâye
bu şekilde.
İsteyenler YouTube’da yer alan Lomboz isimli kanalın
hazırladığı “Agatha Christie'nin Kayıp 11 Günü” isimli videoyu da izleyebilir.
(11)
Ayrıca Jared Cade isimindeki bir yazarın yazdığı “Agatha
Christie'nin On Bir Kayıp Günü” isimli bir kitap var. Fakat bu kitapla ilgili
yorumlar pek tatmin edici değil. (12)
Son olarak, Duvar Gazetesi’nden Okan Çil’in 21 Ocak 2022 tarihli yazısında (13) şöyle bir bilgi var:
“Nalan Koçak, Christie’nin torunu Mathew Prichard’la yaptığı röportajda bu soruya da değinince Prichard şu cevabı verir: “Çok mutsuz olan insanların ne yapacağını bilememesi çok normal. Birazı kafa karışıklığı, birazı da güven kaybı ve derin mutsuzluk. Belki sizin için iyi bir cevap değil ama kimse beyninin içinde ne olduğunu görmedi. Bu nedenle de kesin bir cevabı yok.” Evet, Christie’nin ortadan kaybolduğu on bir günde yaşadıkları hiçbir zaman bilinmedi ve bu bilinmezlik birbirinden farklı bir sürü komplo teorisi doğurduğu gibi, kurmaca kitaplara da konu oldu.”
Medyum ile gizem peşinde
Popüler film şirketi Warner Bros, Agatha Christie'nin gizemli hikâyesini filme almak istemiş. Fakat kayıp olduğu on bir gün ile ilgili herhangi bir bilgiler yokmuş. Bu nedenle filmi yarım olacak şekilde çekmek istememişler. O zaman firmanın aklına bir medyumdan yardım almak gelmiş. Zamanın ünlü medyumu Tamara Rand’la iletişime geçmişler. Medyum Tamara işe koyulmuş ve Agatha’nın kaybolmasıyla ilgili sırrın Pera Palace Hotel'de saklı olduğunu söylemiş. Christie'nin Pera Palace’daki 411 numaralı odasındaki döşeme tahtalarının altına bir anahtar olduğunu belirtmiş. Yine rivayete göre Pera Palace'ta saklanan anahtarın otel sahibi Misbah Muhayyeş'in Yeniköy'deki malikânesindeki bir odayı açtığı söyleniyormuş. (14)
Anahtar bulunduktan sonra otel sahibi o anahtarı WB
şirketine yüksek bir fiyata satmak istemiş. Şirket bunu kabul etmemiş. Daha
sonra tekrar anahtar üzerinde anlaşılacakmış ama o zamanlarda da otel
çalışanlarının bir grevi olmuş, otel kapanmış ve bu gizemli anahtar hikâyesi
son bulmuş.
Mustafa Kemal ve İngiliz subaylar
Dizide gösterilen bir olay var. Pera Palace’de salonda
oturan İngiliz subaylar, otele gelen Mustafa Kemal’i görüp masalarına davet
ediyorlar. Ama Mustafa Kemal daveti reddedip şöyle diyor “Ben bu memleketin sahibiyim,
onlar misafirdirler. Görüşmek istiyorlarsa odama gelsinler. Bizde adet, misafir
ev sahibinin ayağına gelir!”. Alper KARAŞİN’e ait araştırma makalesinde (Tarih
ve Günce Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Dergisi Journal of Atatürk and
the History of Turkish Republic Sayı: 7 (2020/Yaz), ss. 5-22. ) Diziye de
yansıyan ve çoğu kaynakta okuyucuya aktarılan görüşmenin ilk kez Enver Behnan
Şapolyo’nun “Kemal Atatürk ve Millî Mücadele” isimli eserinde yer aldığı
belirtilmiş.(15)
Yine KARAŞİN’in makalesine göre, Şapolyo’nun ilgili eserinde
yer alan bu anı Şevket Süreyya Aydemir’in 1963 yılında basılan “Tek Adam”
eserinde de yer almış. Fakat Şevket Süreyye AYDEMİR yaşanan bu hadisenin
doğruluğundan emin olmadığını belirtmiş.
KARAŞİN’in makalesinde yer alan bir başka bilgi ise şu:
“Milliyet gazetesinin 01 Haziran 1981 tarihli haberinde Mustafa Kemal Atatürk’ün manevi oğlu Abdürrahim Tuncak ile yapılan röportajda Tuncak, Mustafa Kemal Paşa’nın annesinin, kız kardeşinin ve kendisinin kaldığı eve ziyaretlerde bulunduğunu, bir gün Mustafa Kemal Paşa’nın Pera Palas’ta garson aracılığı ile İngiliz subaylarından kahve içmek için kendisini masalarına davet ettiklerini, “onlar bu ülkede misafir, ev sahibi benim, onlar gelsin benim kahvemi içsinler” dediğini, evde anlattığını söylemiştir. Tuncak ile yapılan röportajda General Harington ismi geçmemiştir. Harington ismi bu anıya sonradan eklenmiştir.“
Mustafa Kemal ile İngiliz subaylar arasında böyle bir hadise
olmuş ama Alper KARAŞİN’in araştırma makalesinde detaylıca anlattığı gibi,
olayın taraflarından birisinin General Harington olması pek mümkün değil gibi
görünüyor.
Atatürk’ün ölümünü bilen gizemli halı
Yine dizide de yer alan ve internet âleminin tıklamalı
bahçelerinde çokça dolaşan bir gizem var. Atatürk’e ölümünden dokuz yıl önce (Bazı
yerlerde 12 yıl önce diyen var) hediye edildiği iddia edilen ve üzerindeki
motiflere bakınca Atatürk’ün ölümünü önceden bildiği söylenen gizemli halı. Bu
halıyla ilgili resmi hiçbir belgeye bilgiye ulaşamadım. Varsa ve gözümden
kaçtıysa, yorumlarda bilgilendirirseniz çok sevinirim.
Halı neden gizemli?
Bir Hint Mihracesi tarafından hediye edildiği söylenen
halının gizemi üzerindeki şekillerden kaynaklı. Halının en süt kısmında bir
saat var ve saat 09:07’yi gösteriyor. Halının üzerinde on kollu bir şamdan var.
Bir de halının motifi Kasımpatı çiçeklerinden oluşuyor. Genel olarak bu üç
desenden yola çıkarak 1o Kasım tarihi ve 09:07 saati yani Atatürk’ün ölüm
tarihi ortaya çıkıyor.
Dediğim gibi, çok arama tarama yaptım fakat bu halıyla
ilgili kesin ve resmi bir bilgiye ulaşamadım. Fakat ilginçtir bir gazete
haberinde/yazısında bu olay tüm detaylarıyla anlatılıyor. Sanki o an orada
birisi varmışçasına aktarılıyor. Kaynak maynak yok ama düz anlatıyor (16)
Halının varlığı kesin ama hediye ediliş tarihi kesin değil. Halının
Atatürk’le çekilmiş bir fotoğrafı da yok. Büyük ihtimalle sonradan oluşturulmuş
bir şehir efsanesi. Belki Atatürk’ün ölümünden sonra Pera Palace’a gelen bir
misafir bu halıyı yanında getirdi ve halıyı otele armağan etti. Belki de halı
Türkiye’de yapıldı ve böyle bir gizem olması için ortaya çıktı. Bilemiyorum.
Son olarak, Pera Palace Hotel ile ilgili zamanında Jak
DELEON’un hazırladığı sekiz sayfalık bir içerik var(17). Okumak isteyenler
bu adresten içeriğe ulaşabilirler.
Sonuç
Diziyi izledikten sonra hem diziyle hem de Pera Palace’la ilgili
bir yazı hazırlamak istedim. Günlerdir bu yazı için makale, video, haber,
görsel taradım durdum. Ulaşabildiklerimi değerlendirerek sizlere sunmaya
çalıştım.
Pera Palas’ta Gece Yarısı isimli dizi, konusu, atmosferi,
gizemleri, temposu ve oyuncularıyla harika bir yapım. Bu tarz işler umarım daha
çok yapılır ve Türk izleyicisi kaliteli yapımlarla tanışmaya devam eder.
Yapımda emeği geçen herkese teşekkürler.
Pera Palace Hotel’e gelince. İçinde barındırdığı ama gerçek
ama şehir efsanesi gizemleri, yaşanmış olayları, ziyarete gelen ünlüleri,
tarihe yaptığı tanıklıkları ile ülkemizde yer alan bir efsane. Hem içerisinde
yaşananlar, hem tarihteki ilkleriyle ülkemizde olmasından büyük gurur duyduğum
bir mekân. Bir gün, fırsatım olursa, Pera Palace gitmek, oteli doya doya gezmek
ve imkân olursa bir gece konaklamak isterdim. Umarım Pera Palace yıllarca adı
unutulmadan dimdik ayakta durur ve tarihin derinliklerinden gelen gizemleriyle,
hatıralarıyla, insanlara hissettirdikleriyle ruhunu yaşatmaya devam eder. İyi
ki varsın Pera Palace!
Kaynakça:
- https://tr.wikipedia.org/wiki/%C5%9Eark_Ekspresi
- https://perapalace.com/hakkimizda/
- https://tr.wikipedia.org/wiki/Alexandre_Vallaury
- http://openaccess.marmara.edu.tr/bitstream/handle/11424/137837/001581695010.pdf?sequence=2
- http://openaccess.marmara.edu.tr/bitstream/handle/11424/135508/001582505010.pdf?sequence=2
- https://blog.perapalace.com/en/gallery/agatha-christie-room/
- https://blog.perapalace.com/en/story-of-pera/agatha-christie-and-the-story-of-her-lost-11-days/
- http://openaccess.marmara.edu.tr/bitstream/handle/11424/164208/001503434006.pdf?sequence=2
- https://aforizmik.blogspot.com/2018/04/agatha-christienin-pera-palas-sirri.html
- The Curious Disappearance of Agatha Christie (historic-uk.com)
- https://www.youtube.com/watch?v=tot5PdN61f4
- https://www.kitapyurdu.com/kitap/agatha-christienin-on-bir-kayip-gunu/113432.html&filter_name=Agatha+Christie%27nin+On+Bir+Kay%C4%B1p+G%C3%BCn%C3%BC
- https://www.gazeteduvar.com.tr/agatha-christienin-kayip-11-gunu-haber-1549511
- https://blog.perapalace.com/en/story-of-pera/agatha-christie-and-the-story-of-her-lost-11-days/
- https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/1222630
- https://pbs.twimg.com/media/FD0gozJXEAARz_I?format=jpg&name=large
- http://openaccess.marmara.edu.tr/bitstream/handle/11424/148472/001503467006.pdf?sequence=2
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumunuz için teşekkür ederim, en kısa sürede (klasik laftır) geri dönüş yapacağım :)