Reklam Hikâyeleri: Haftasonu
Geçen hafta benim için çok hareketli geçti. Öyle ilginç şeyler yaşadım ki inanamazsınız! Efendim, hafta sonu yeni çıkan kitaplara bakmak ve evle ilgili bazı eksikleri temin etmek için çarşıya gittim. Alış veriş için her zaman gittiğim şehirdeki en büyük marketi tercih ettim. Çünkü aradığım her şey burada vardı ve üstelik eve servis hizmeti de veriyorlardı.
Markete girince yine her zaman ki gibi ilk olarak kitap reyonuna gittim. Kitap reyonu markete girdikten sonra hemen sağda kapıya çok yakın bir yerdeydi. Keyif içinde yeni çıkan kitaplara bakıyordum ki bir koşuşturma, bir gürültü tüm dikkatimi dağıttı. Kitapları bırakıp gürültünün geldiği yöne doğru baktım ve marketin kapısının önünde bir arbede yaşandığını gördüm. Siyahlar giyinmiş bir bayan, o bayanın iki koluna yapışmış market görevlileri ve bu arbedenin nedenini merak eden meraklı müşteriler! Ben de meraklandım ve hemen olayın olduğu yere gittim; neler yaşandığını anlamaya çalıştım.Market görevlilerinden birisi "Hanımefendi, kasadaki arkadaşımız çantanızın içindeki Perwol'ü görmüş. Siz aldığınız diğer ürünleri kasaya okutmuşsunuz ama çantanızdaki ürünü okutmadan geçmişsiniz. Koskoca kadınsınız ayıp değil mi?" diyordu. Siyahlar içindeki kadın çok sinirlenmişti, yüzünde laf anlatamamanın çaresizliği vardı ve "Hayır kardeşim bu zaten benimdi! Ben reklam yıldızıyım, reklam ajansı verdi bana bunu!" diyerek görevlilere cevap veriyordu. Market görevlileri kadının söylediklerine inanmıyorlar ve bayanı hırsızlıkla suçluyorlardı. Kadına dikkatlice baktım ve bayanın Perwol reklamında oynayan bayan olduğunu anladım. Hemen olaya müdahale ettim. Cüzdanımdan "Reklam eleştirmeni" kartımı çıkarıp önce görevlilere sonra da meraklı müşterilere göstererek "Bayanlar baylar olay bir yanlış anlamadır lütfen herkes işine baksın, her şey kontrolüm altında!" dedim. Sonra siyah giyen bayan, market görevlileri ve ben müdüriyete gittik. Ben olayı müdüre anlattım; bayanın bir reklam yıldızı olduğunu, markayla yapılan anlaşma nedeniyle çantasında sürekli Perwol'le gezmesi gerektiğini söyledim. Hatta internetten ilgili reklamı izlettim. Hem müdür hem market çalışanları anlattıklarıma inandılar. Herkes birbirinden özür diledi. Market çalışanları siyah giyen bayanla hatıra fotoğrafı çektirdiler. Ben de siyahlı bayana "Ajansınıza söyleyin lütfen size çantasında Perwol taşıma yetkisi vardır yazılı bir belge versinler, bir daha böyle olaylar yaşamayın. Çünkü her zaman beni bulamayabilirsiniz!"dedim. Allah'tan ben oradaydım yoksa siyah giden bayanın işi çok zordu
Olay tatlıya bağlandı ve herkes normal yaşantısına geri döndü. Ben yine kitapların olduğu reyona gittim. Kaldığım yerden kitapları incelemeye devam ediyordum. Tam o sırada telefonum çaldı. Tanımadığım bir numaraydı. Hemen cevap verdim. Telefondaki kişi bir polis memuruydu ve bana "Beyefendi hemen Emniyete gelmeniz gerekiyor" dedi. Ben de "Aaa! Neden? Ne oldu memur bey?" diye sordum. Çok korkmuştum! Emniyetle ne işim olabilirdi ki? Memur bey "Beyefendi, sizi işten arıyorum işten cebi araması pahalı oluyor, emniyete gelin gerekli bilgiyi size burada veririz" dedi. Ben de "Benim telefonum her yöne yarım kontör, isterseniz siz kapatın ben arayayım" dedim. Memur bey "Gerek yok kardeşim! Lütfen emniyete gelin; acilen!" dedi. Ben de memur beyi çok kızdırmak istemedim. Neler olduğunu da çok merak ettim, üstelik durum da acildi. Hemen emniyetin yolunu tuttum. Emniyetin girişindeki memura kimliğimi gösterdim ve emniyetten çağrıldığımı söyledim. Kapıdaki memur "İçeriye girin soldaki ikinci oda ama önce üst araması yapmam gerekiyor" dedi. Ellerimi iki yana kaldırdım ve memur beyin üst araması yapmasını bekledim. Üst araması yaparken çok rahattım çünkü üzerimde yasadışı hiçbir şey yoktu. Tam o sırada memur bey "Aha! Bu ne?" diyerek cebimde bulduğu, daha önce yediğim ama çöp kovası bulamadığım için atmadığım Metro çikolatasının ambalajını gösterdi. Ben de şaşkın bakışlarla "Çikolata ambalajı!" dedim. Memur bey "Metro yeme ruhsatınız var mı?"diye sordu. Ben de "Hayır yok!" dedim. Memur bey "O zaman ruhsatsız Metro yemekten hakkınızda işlem yapmamız gerekiyor" dedi. Çok şaşırmıştım, olanlara inanamıyordum! Memur bey kolumdan tutup beni soldaki ikinci odaya götürdü. İçeriye girince bir baktım ki annem ve babam da orada. Bir de üzerinde beyaz önlük olan birisi var. Fakat yüzü yara bere dolu, kim olduğunu anlayamadım. Kolumdan tutan memur bey "Komiserim telefonla çağırdığımız şahıs bu arkadaş fakat üzerinde Metro ambalajı yakaladık ve arkadaşın Metro yeme ruhsatı yokmuş"dedi. Komiser kaşlarını çatarak bana baktı ve "Yoksa beyaz önlüklü adamı dövmek, attığın yumrukla karakolun duvarından dışarıya çıkartmak için mi yedin Metro'yu?" diye sordu. Ben de "Ne alakası var efendim! O adam kimdir bilmiyorum bile" dedim. Komiser "Neyse neyse, önce şu meseleyi halledelim daha sonra senin Metro işine geleceğiz" dedi. Ben ellerimi önümde birbirine bağlamış, boynu biraz bükük bir halde durarak annemle babama baktım ve kaş göz işaretiyle "Ne oluyor?" dedim. Annemle babam da kafalarını sallayarak "Ah neler oldu neler!" dediler. Ben de kaşlarımı havaya kaldırıp dudaklarımı bükerek "Hadi ya!" dedim. Sonra komiser araya girdi ve öksürerek "Susun!" dedi.
Efendim benim iki buçuk yaşında bir kızım var. Kızıma annem bakıyor. Kızım annemden elma istemiş. Annem de kızıma elma yedirmek için mutfağa doğru gitmiş. Kızım da arkasından O'nu takip etmiş. Beraber mutfağa gitmişler, annem tam elmayı yıkarken arkadan bir ses "Sakın ha! Sadece suyla yıkamak yetmez" demiş. Annem "Bismillahirrahmanirrahim!" diye çığlık atarak bayılmış. O sırada babam yan odada uyuyormuş. Annemin çığlığını duyan babam "Ne oluyor yahu?" diyerek hemen mutfağa koşmuş. Babam mutfağa girdiğinde annemin bayıldığını, kızımın ağladığını ve beyaz önlüklü bir adamın anneme yaklaştığını görmüş. Babam "Ne oluyor lan? Kimsin sen?" diyerek adamın üzerine çullanmış. Adam da o sırada "Ama efendim su ile yıkam..." diyormuş ki, babam suratına bir yumruk atmış. Adam yere yuvarlanmış. Sonra adam ayağa kalkmış; adamın dişleri dökülmüş. Adam babama "Ama efendim su?" tak bir yumruk daha, "Bakın be prof..." küt bir yumruk daha. Adam yere yığılmış, babam da önce kızımı sakinleştirmeye çalışmış daha sonra annemi ayıltmış ve hemen polisi aramış.
Aslında polisi arayamamış. Tam arayacakmış ki anneme "155'in yeni numarası neydi Meryem?" diye sormuş. Annem de "Vallaha biliyorsam arap olayım?" demiş. Numarayı bilemeyince hemen yan komşulara haber vermişler. Mutfakta yatan adamı kaçmasın diye bir iple bağlamışlar. Sonra komşuların yardımıyla bir arabaya binip emniyete gitmişler. Ben olayı öğrenince komisere "Efendim herhalde bir yanlış anlama var?" dedim. Komiser "Nasıl?" diye sordu. Yan tarafta ayakta duran beyaz önlüklü adamın yanına yaklaştım ve "Adınız nedir?" diye sordum. Adam "Pforo Omdan Mutuglu" gibi bir şey söyledi. Tabi adamcağızın ağzını burnunu kırmış bizimkiler, adamcağız konuşamıyor. Adama dedim ki "Siz Prof. Dr. Osman Müftüoğlu musunuz?" adam başını sallayarak "Evet" dedi. Komiser, annem ve babam da kendilerini biraz geriye atıp, kaşlarını havaya kaldırarak "O da kim?" dediler. Ben önce cebimden "Reklam eleştirmeni" kartımı çıkarttım ve hemen olayı anlattım. Prof. Dr. Osman Müftüoğlu"nun bir doktor olduğunu, Exir isimli markanın reklamında oynadığını söyledim. Komiser, babam ve annem iki ellerini bellerine koyarak "Ev de ne işi var?" diye sordular. Prof. Dr. Osman Müftüoğlu olayı yazarak anlattı. Son oynadığı reklamdan aldığı para çok iyiymiş. Fakat o parayı çar çur etmiş. Sonra işleri de kötü gitmiş. O da kendisini hayır işlerine vermiş. Gezici muayenesi ile ülkeyi karış karış gezerek, çocuklarına meyve yıkamak için sadece musluk suyu kullanan ev hanımlarını uyarıyormuş. Komiser "İyi ama izniniz var mı? Koskoca profesörsünüz, böyle habersiz evlere girilir mi?" diye sordu. Osman Müftüoğlu da "Ne bileyim komiserim, reklamda giriyorduk gerçekte de gireriz sandım" dedi. Bir daha evlere izinsiz girmemek şartıyla Osman Bey affedildi. Sonuç olarak olay tatlıya bağlandı. Annem ve babam Osman Müftüoğlu'ndan şikayetçi olmadılar. Komiser de reklamlarla gerçek hayatın karıştırılmaması gerektiğini söyleyerek Osman Beye bazı nasihatler verip gönderdi. Hikayemiz de burada bitti?
Bir not: Hikayede geçen olaylar tamamen hayal ürünüdür (Bir dost)
Markete girince yine her zaman ki gibi ilk olarak kitap reyonuna gittim. Kitap reyonu markete girdikten sonra hemen sağda kapıya çok yakın bir yerdeydi. Keyif içinde yeni çıkan kitaplara bakıyordum ki bir koşuşturma, bir gürültü tüm dikkatimi dağıttı. Kitapları bırakıp gürültünün geldiği yöne doğru baktım ve marketin kapısının önünde bir arbede yaşandığını gördüm. Siyahlar giyinmiş bir bayan, o bayanın iki koluna yapışmış market görevlileri ve bu arbedenin nedenini merak eden meraklı müşteriler! Ben de meraklandım ve hemen olayın olduğu yere gittim; neler yaşandığını anlamaya çalıştım.Market görevlilerinden birisi "Hanımefendi, kasadaki arkadaşımız çantanızın içindeki Perwol'ü görmüş. Siz aldığınız diğer ürünleri kasaya okutmuşsunuz ama çantanızdaki ürünü okutmadan geçmişsiniz. Koskoca kadınsınız ayıp değil mi?" diyordu. Siyahlar içindeki kadın çok sinirlenmişti, yüzünde laf anlatamamanın çaresizliği vardı ve "Hayır kardeşim bu zaten benimdi! Ben reklam yıldızıyım, reklam ajansı verdi bana bunu!" diyerek görevlilere cevap veriyordu. Market görevlileri kadının söylediklerine inanmıyorlar ve bayanı hırsızlıkla suçluyorlardı. Kadına dikkatlice baktım ve bayanın Perwol reklamında oynayan bayan olduğunu anladım. Hemen olaya müdahale ettim. Cüzdanımdan "Reklam eleştirmeni" kartımı çıkarıp önce görevlilere sonra da meraklı müşterilere göstererek "Bayanlar baylar olay bir yanlış anlamadır lütfen herkes işine baksın, her şey kontrolüm altında!" dedim. Sonra siyah giyen bayan, market görevlileri ve ben müdüriyete gittik. Ben olayı müdüre anlattım; bayanın bir reklam yıldızı olduğunu, markayla yapılan anlaşma nedeniyle çantasında sürekli Perwol'le gezmesi gerektiğini söyledim. Hatta internetten ilgili reklamı izlettim. Hem müdür hem market çalışanları anlattıklarıma inandılar. Herkes birbirinden özür diledi. Market çalışanları siyah giyen bayanla hatıra fotoğrafı çektirdiler. Ben de siyahlı bayana "Ajansınıza söyleyin lütfen size çantasında Perwol taşıma yetkisi vardır yazılı bir belge versinler, bir daha böyle olaylar yaşamayın. Çünkü her zaman beni bulamayabilirsiniz!"dedim. Allah'tan ben oradaydım yoksa siyah giden bayanın işi çok zordu
Olay tatlıya bağlandı ve herkes normal yaşantısına geri döndü. Ben yine kitapların olduğu reyona gittim. Kaldığım yerden kitapları incelemeye devam ediyordum. Tam o sırada telefonum çaldı. Tanımadığım bir numaraydı. Hemen cevap verdim. Telefondaki kişi bir polis memuruydu ve bana "Beyefendi hemen Emniyete gelmeniz gerekiyor" dedi. Ben de "Aaa! Neden? Ne oldu memur bey?" diye sordum. Çok korkmuştum! Emniyetle ne işim olabilirdi ki? Memur bey "Beyefendi, sizi işten arıyorum işten cebi araması pahalı oluyor, emniyete gelin gerekli bilgiyi size burada veririz" dedi. Ben de "Benim telefonum her yöne yarım kontör, isterseniz siz kapatın ben arayayım" dedim. Memur bey "Gerek yok kardeşim! Lütfen emniyete gelin; acilen!" dedi. Ben de memur beyi çok kızdırmak istemedim. Neler olduğunu da çok merak ettim, üstelik durum da acildi. Hemen emniyetin yolunu tuttum. Emniyetin girişindeki memura kimliğimi gösterdim ve emniyetten çağrıldığımı söyledim. Kapıdaki memur "İçeriye girin soldaki ikinci oda ama önce üst araması yapmam gerekiyor" dedi. Ellerimi iki yana kaldırdım ve memur beyin üst araması yapmasını bekledim. Üst araması yaparken çok rahattım çünkü üzerimde yasadışı hiçbir şey yoktu. Tam o sırada memur bey "Aha! Bu ne?" diyerek cebimde bulduğu, daha önce yediğim ama çöp kovası bulamadığım için atmadığım Metro çikolatasının ambalajını gösterdi. Ben de şaşkın bakışlarla "Çikolata ambalajı!" dedim. Memur bey "Metro yeme ruhsatınız var mı?"diye sordu. Ben de "Hayır yok!" dedim. Memur bey "O zaman ruhsatsız Metro yemekten hakkınızda işlem yapmamız gerekiyor" dedi. Çok şaşırmıştım, olanlara inanamıyordum! Memur bey kolumdan tutup beni soldaki ikinci odaya götürdü. İçeriye girince bir baktım ki annem ve babam da orada. Bir de üzerinde beyaz önlük olan birisi var. Fakat yüzü yara bere dolu, kim olduğunu anlayamadım. Kolumdan tutan memur bey "Komiserim telefonla çağırdığımız şahıs bu arkadaş fakat üzerinde Metro ambalajı yakaladık ve arkadaşın Metro yeme ruhsatı yokmuş"dedi. Komiser kaşlarını çatarak bana baktı ve "Yoksa beyaz önlüklü adamı dövmek, attığın yumrukla karakolun duvarından dışarıya çıkartmak için mi yedin Metro'yu?" diye sordu. Ben de "Ne alakası var efendim! O adam kimdir bilmiyorum bile" dedim. Komiser "Neyse neyse, önce şu meseleyi halledelim daha sonra senin Metro işine geleceğiz" dedi. Ben ellerimi önümde birbirine bağlamış, boynu biraz bükük bir halde durarak annemle babama baktım ve kaş göz işaretiyle "Ne oluyor?" dedim. Annemle babam da kafalarını sallayarak "Ah neler oldu neler!" dediler. Ben de kaşlarımı havaya kaldırıp dudaklarımı bükerek "Hadi ya!" dedim. Sonra komiser araya girdi ve öksürerek "Susun!" dedi.
Efendim benim iki buçuk yaşında bir kızım var. Kızıma annem bakıyor. Kızım annemden elma istemiş. Annem de kızıma elma yedirmek için mutfağa doğru gitmiş. Kızım da arkasından O'nu takip etmiş. Beraber mutfağa gitmişler, annem tam elmayı yıkarken arkadan bir ses "Sakın ha! Sadece suyla yıkamak yetmez" demiş. Annem "Bismillahirrahmanirrahim!" diye çığlık atarak bayılmış. O sırada babam yan odada uyuyormuş. Annemin çığlığını duyan babam "Ne oluyor yahu?" diyerek hemen mutfağa koşmuş. Babam mutfağa girdiğinde annemin bayıldığını, kızımın ağladığını ve beyaz önlüklü bir adamın anneme yaklaştığını görmüş. Babam "Ne oluyor lan? Kimsin sen?" diyerek adamın üzerine çullanmış. Adam da o sırada "Ama efendim su ile yıkam..." diyormuş ki, babam suratına bir yumruk atmış. Adam yere yuvarlanmış. Sonra adam ayağa kalkmış; adamın dişleri dökülmüş. Adam babama "Ama efendim su?" tak bir yumruk daha, "Bakın be prof..." küt bir yumruk daha. Adam yere yığılmış, babam da önce kızımı sakinleştirmeye çalışmış daha sonra annemi ayıltmış ve hemen polisi aramış.
Aslında polisi arayamamış. Tam arayacakmış ki anneme "155'in yeni numarası neydi Meryem?" diye sormuş. Annem de "Vallaha biliyorsam arap olayım?" demiş. Numarayı bilemeyince hemen yan komşulara haber vermişler. Mutfakta yatan adamı kaçmasın diye bir iple bağlamışlar. Sonra komşuların yardımıyla bir arabaya binip emniyete gitmişler. Ben olayı öğrenince komisere "Efendim herhalde bir yanlış anlama var?" dedim. Komiser "Nasıl?" diye sordu. Yan tarafta ayakta duran beyaz önlüklü adamın yanına yaklaştım ve "Adınız nedir?" diye sordum. Adam "Pforo Omdan Mutuglu" gibi bir şey söyledi. Tabi adamcağızın ağzını burnunu kırmış bizimkiler, adamcağız konuşamıyor. Adama dedim ki "Siz Prof. Dr. Osman Müftüoğlu musunuz?" adam başını sallayarak "Evet" dedi. Komiser, annem ve babam da kendilerini biraz geriye atıp, kaşlarını havaya kaldırarak "O da kim?" dediler. Ben önce cebimden "Reklam eleştirmeni" kartımı çıkarttım ve hemen olayı anlattım. Prof. Dr. Osman Müftüoğlu"nun bir doktor olduğunu, Exir isimli markanın reklamında oynadığını söyledim. Komiser, babam ve annem iki ellerini bellerine koyarak "Ev de ne işi var?" diye sordular. Prof. Dr. Osman Müftüoğlu olayı yazarak anlattı. Son oynadığı reklamdan aldığı para çok iyiymiş. Fakat o parayı çar çur etmiş. Sonra işleri de kötü gitmiş. O da kendisini hayır işlerine vermiş. Gezici muayenesi ile ülkeyi karış karış gezerek, çocuklarına meyve yıkamak için sadece musluk suyu kullanan ev hanımlarını uyarıyormuş. Komiser "İyi ama izniniz var mı? Koskoca profesörsünüz, böyle habersiz evlere girilir mi?" diye sordu. Osman Müftüoğlu da "Ne bileyim komiserim, reklamda giriyorduk gerçekte de gireriz sandım" dedi. Bir daha evlere izinsiz girmemek şartıyla Osman Bey affedildi. Sonuç olarak olay tatlıya bağlandı. Annem ve babam Osman Müftüoğlu'ndan şikayetçi olmadılar. Komiser de reklamlarla gerçek hayatın karıştırılmaması gerektiğini söyleyerek Osman Beye bazı nasihatler verip gönderdi. Hikayemiz de burada bitti?
Bir not: Hikayede geçen olaylar tamamen hayal ürünüdür (Bir dost)
Beğendim hikayeyi, çok heyecanlıydı. Şu marketteki reklam yıldızı olayına inanmıştım ki ardından harbi bir hikaye olduğunu anladım. Epey sazanım bu günlerde...
YanıtlaSilBaşarılar dilerim.
Teşekkür ederim Emir Alp.
YanıtlaSil