Kitap: Kapitalizm, yoksulluk ve Türkiye'de sosyal politika

"Geremek'in deyişiyle, Ortaçağ avrupası'nın tarımsal medeniyeti içinde, sadece sadakayla geçinen bir kesimin varlığı büyük bir toplumsal rahatsızlık uyandırmıyordu. Aksine, yoksulların belirli bir toplumsal işlevi vardı çünkü onlar zenginlerin sadaka vererek ruhlarının selametini sağlamalarına vesile oluyorlardı" (Sayfa 25)

"19. Yüzyılın liberal düşünürleri, sadakayı yeniden bireysel hayırseverlik alanına gönderiyor ve devletin bu işe karışmaması gerektiğini savunuyordu. Yoksulların, sadece hapishane benzeri kurumlara kapatılması ve zaman zaman ölümden beter bir hayatı kabullendikleri ölçüde yardım alabilmeleri öngörülmüştü" (Sayfa 27)

"Sir Thomas More, Ütopya'nın toprak çitlemeleri ve tarım arazilerinin otlağa çevrilmesiyle ilgili gözlemlerini anlattığı birinci bölümünde, zenginlerin para hırsıyla yoksulların sefaleti arasındaki ilişkiden söz eder. Burada More, bu para hırsının "bir tek kiliseleri ağıl haline getirmediği kaldı" diye yazar. More'den günümüze kalan en meşhur cümlelerden biri de bununla ilgili: "Deniliyor ki bir zamanlar yumuşak başlı, ehli, pek az yiyen (yaratıklar olan) koyunlarımız, öyle obur, öyle vahşi bir hale gelmişler ki adamları yutmaya başlamışlar.

Koyunların otlak haline getirilen topraklardan itilen yoksul köylüleri yer hale geldiği bir toplumda, hırsızlığı adam asarak önlemenin imkanı yoktur." (Sayfa 49-50)

"Sivil toplumun güçlenmesi, demokratikleşme açısından istenilir bir şey. Ama yeni yönetişim modelleri çerçevesinde STK'lara verilen rol, devlet politikalarını etkileyen bir baskı unsuru oluşturmaktan çok, devletin üstlenmesi gereken sorumlulukların bir kısmını, projeler geliştirerek üstlenmek şeklinde tanımlanıyor." (Sayfa 95)

"Devlet-STK-özel sektör ortaklıkları bağlamında ortaya çıkan başka bir soru, STK'ların politik süreçleri etkilemek üzere siyasi yetkililer üzerinde baskı oluşturmak işlevinin, bu ortaklıklar çerçevesinde nasıl yerine getirilebileceğiyle ilgili. Devletin alanını özel sektörden ve STK'lardan ayırarak tanımlayan sınırların muğlâklaşmasıyla ortaya çıkan "postmodern" durum içinde, STK'ların siyasi aktörler olmaktan çıkıp idari mekanizmaların bir parçası haline gelmesi ve bu konumun devlet karşısında eleştirel tavır alışların önünde bir engel oluşturması çok mümkün. Eleştirel tavır alma imkânının bu şekilde daralmasının, sosyal hak taleplerinin dile getirilmesi açısından da bir sorun oluşturduğu görülebilir." (Sayfa 95-96)

"Şehit yetimi olmayan çocukların durumu ise iyice zor. Cumhuriyet'in ilk yıllarından itibaren, İstanbul'da "metruk" çocukların sayısında artış, kamuoyunu epeyce meşgul ediyor. Bu bağlamda önemle tartışılan bir konu şu: Darülaceze anası babası olan çocukları, aile ne kadar zor durumda olursa olsun, kesinlikle kabul etmiyor. Bu yüzden bazı insanlar çaresizlik içinde çocuklarını, bulunup Darülaceze'ye götürülecekleri umuduyla, sokağa bırakıyor. Çocuklar bulunduğunda ise, çoğu zaman vakit çok geç oluyor!" (Sayfa 141)

"Devletçi yönetimimizde, "sekiz on müessesenin" veya "birkaç hayırsever zenginin", 6.000 aç çocuğun kaderini bir miktar değiştirebileceği inancıyla tekrarlanan bu suçlama ve taleplerin, devlet bütçesinin kullanımına yönelik olarak dile getirilmesini nasıl yorumlamak lazım? Doğal olarak, durumu normalleştirmek için, "devlet bütçesinin sınırları" ve "tamtakır hazine" ifadeleri kullanarak geliştirilen açıklamalara başvurulabilir. Tek parti döneminde, kaynakların kıt olduğu da, tartışılmaz bir gerçek. Ama burada söz konusu olan kaynakların kıtlığı değil, kıt kaynakların kullanımındaki öncelikler ve öncelikler sıralamasında aç çocukların yeri." (sayfa 147-148)

Yazar-Ayşe UĞRA, Yayınevi-İletişim Yayınları, İstanbul, 2008,


Yorumlar

Bu yazıları da beğenebilirsiniz

Tom Clancy's The Division 2 alınır mı?

Pera Palas’ta Gece Yarısı, gizemler, efsaneler, gerçekler

Twelve Minutes İnceleme