Ağlattın be! A Plague Tale: Innocence


Metlerini çok duymuştum ama kendileriyle tanışmam biraz zaman aldı.  A Plague Tale: Innocence (Bir veba hikayesi: Masumiyet) isimli oyunun başkahramanları Amicia ve kardeşi Hugo’dan bahsediyorum. Böyle söyleyince biraz garip oldu! Ne de olsa bir oyunda yer alan iki dijital karakterden başka bir şey değiller ama onları gerçek birer insan gibi benimsedim! Çünkü Amicia kızıma, Hugo da oğluma benziyordu… Bir veba Hikâyesi benim için çok duygusal anlar yaşadığım bir deneyim oldu.  

Her şey bir anda başladı

A Plague Tale: Innocence 1300’lü yıllarda Fransa’da geçiyor. Oyun, Amicia ve babasının ava çıktıkları bir gezintiyle başlıyor. Oyunun bu ilk girişi; bize kontrolleri öğretmek için planlanmış ve bence hikâyenin girişi olarak da güzel ayarlanmış. Eğitim bölümüyle hikâyeyi iyi bağlamışlar, oyundan kopmadan hikâyeye dalıyoruz. Fakat her şey çok çabuk gelişiyor. Neler olduğunu anlamadan heyecanlı ve gerilimli olayların ortasında buluyoruz kendimizi. Av gezintisinin finalinde yaşadığımız olay, Engizisyon askerlerinin çiftliğimizi basması, ( Süprizbozan olmasın diye detaylara girmiyorum) Amicia’nın annesinin tavırları, bir telaş, bir korku, bir gerilim ve endişe ortasında Amicia ile Hugo’nun duygusal yolculuğuna başlıyoruz.


A Plague Tale: Innocence olayların ilk baştaki çok hızlı gelişmesini zamana yayarak bize açıklıyor. Amicia ile kardeşi Hugo’nun arasındaki ilişkiyi, Engizisyon askerlerinin çiftliğimizi basmasını, etrafa yayılan farelerin nedenini vs. Bölüm bölüm ilerleyen hikâye ve her bölümde yaratılan farklı mekânlar, renkler, atmosfer ile birlikte açığa çıkan hikâye sayesinde oyundan hiç sıkılmadım.  A Plague Tale: Innocence, oyun boyunca farklı birçok karakteri tanımamızı ve bu karakterlerle etkileşim kurmamızı da sağlıyor. Ana karakterler dışında bize sunulan yan karakter çeşitliliğini de beğendiğimi söylemeliyim.  


Saklan, nişan al, ışıkta kal

Oyunda ateşli silahlarla hazırlanmış bir aksiyon olmamasına rağmen ateşsiz tek silahımız olan ilkel küçük taş mancınığı hayatta kalma içgüdüsünün verdiği heyecanla yeterli tatmini sağladı benim için. Zaten iki küçük çocuktan ne bekleyebilirdik ki? Belki de Amicia’nın kullanabileceği en “masum” silah o taş mancınığıydı. A Plague Tale: Innocence, hikâyesinde yer alan “Masumiyet”i sorgulatıyor sanki bize! İki küçük çocuk tek başına ne yapar? Her ne yaptıysalar hayatta kalmak için yaptılar ve “Masumiyet”leri yok oldu; bilemiyorum! Sizler de oynadıktan sonra karar verirsiniz.


Aslında taş mancınık mecburiyet silahımız oluyor oyunda. Asıl amacımız gizlilik! Kimselere görünmeden saklana saklana, hedef şaşırtarak ilerlemeye çalışıyoruz. En önemlisi de ışıkta kalabilmek! Çünkü insan kötüler dışında etrafı saran fare sürüleri var ve onlardan uzak durmanın tek yolu ışık. Oyun ilerledikçe anlıyoruz ki kaçıp saklandığımız kötülüğün ana hedefi Hugo! (Nedenini yine süprizbozan olmaması için söylemiyorum) Tek ve mecburiyet silahımız taş mancınığı olunca cephanemiz de taşlar oluyor. Ama yapımcılar bizi sıkıcılıkla baş başa bırakmak istememişler ve bölümler ilerledikçe zamanın ruhuna uygun simyasal cephanelerimiz de oluyor. Oyun sırasında tanıştığımız bazı karakterler bizlere simya konusunda yardımcı oluyorlar.


Ağlattın be çocuk!

Oyunun bulmacaları çok zorlayıcı değil. Ama her bulmaca gerilim içinde çözüldüğü için heyecanlı oluyor. Bazı bulmacalar da gereksiz uzatılmış ama o kadar da olur diyorum. Büyük bütçeli oyunlara göre grafikleri de fena sayılmazdı. Bir bağımsız yapım için gayet güzeldi. Müzikler, atmosfer ve ana karakterler arası duygusal bağlar harikaydı. Oyunun bir bölümünde tutamayıp kendimi ağladım. Yazının başında da belirtiğim gibi; ben bu oyuna bir ayrı baktım, beni bir farklı etkiledi. O yüzden tarafsız yazamamış olabilirim.  Ama genel olarak A Plague Tale: Innocence çok beğendiğim bir yapım oldu. Beni de ağlattın be Hugo!

  • Geliştirici: Asobo Studio
  • Yayıncı: Focus Home Interactive
  • Çıkış Tarihi: 2019
  • Platformlar: Xbox, PS 4, PC

Oynanış videolarını YouTube kanalımdan izleyebilirsiniz


Yorumlar

Bu yazıları da beğenebilirsiniz

Tom Clancy's The Division 2 alınır mı?

Pera Palas’ta Gece Yarısı, gizemler, efsaneler, gerçekler

Twelve Minutes İnceleme